VATİSTAN

Buradasın İstanbul, boğazını sıkıyorlar

Uykularımız benziyor, uyanmalarımız benziyor

Kozalaklar yerde yuvarlanadursun

Yıkılan binaların sarsıntısıyla uyanıyoruz

Tellal geçiyor sokaktan, sevabı kefeninde

Kendine göre masumluk savaşında

Ellerini cebinden çıkarmadan bakıyor

Bakıyor tek tek yüzümüze, sorarcasına

 

Düşümüzde bir gemi serserilik taslıyor

Metal konuşuyor, biz nutkumuz tutulmuş

Ne kaldı gelmeyen başımıza dercesine

Cama vuran sinekle vuruşuyoruz

Sinek doğduğuna pişman, iki kafadar

Gövdemiz hırpalanmış yere yığılıyoruz

Vızıltı sesleri birbirine tekme atıyor

Kasılıp kalıyoruz düşmanın limanında

 

Ne zaman çıksa insanlığım tek başına

Gündüzleri bıçaklıyorlar, yol ortasında

Öylece herkesin gözü önünde

Seslerin çokluğunda sessizlik çöküyor

Sessizliğin çöktüğü yerde insanlık ölüyor

Yalnız kaldın İstanbul

Ölü bir laf saldırıyor sana ‘insanlık’

Uyumalı belki uzunca dik bir yokuşta

 

Buradasın İstanbul, dünyanın en uzak

Bizim en derin yaramızda

Yaşlı dalga sesleri gelip geçici

Gelip geçici dalgalar arasındaki

Üstüne basılı, güvenliksiz ve zayıf

Özlüyoruz eski halimizi ya da tersi

Ama sorarlarsa karanlıktan sabaha

Özlemek en çok varlık gösteren şey olabilir

Bizden daha gerçek

Ve bizden daha fazla var olan

 

Birbirimizi sevmemiz gereken

bir dönemden geçmiyoruz İstanbul

Birbirimizi sevmemiz gereken bir döneme geçiyoruz

Geçerken ve kâinatın en sevimsiz resmine bakarken

Eğilip ne dediğin konusunda bir fikrim yok

Sırlarını da yalanlarını da renkli cübbelerini de

Teslim et ve git, bizden daha fazla sırrın

Daha fazla yalanın ve daha fazla rengin olamaz

Daha ilerisi sende kalsın

Biz seni güzel hatırlayalım

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİZİM ULAŞMAYANIMIZ MAKBUL

UMUDUN GÖLGESİ

İKİ LEM'