Kayıtlar

Temmuz, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DAN

Gündüzler masum kedilere benzerdi Işık saçan gözlerle bakıp, Sivri dişlerini gizler, Tırnaklarını hiç çıkarmazdı   Penceremden ay ışığı girmeye görsün Yüzüm gözüm kanardı Suç bana kalan Perdeleri örtmeyi unuttuğum   dan   Sustuklarım elimde kaldı Sandık dolusu yaralar, tırmıklar doluyum Taşasım yok yarına Her geçenle kırıldığım   dan   Parçalarımı biriktiremedim Bir sandık bulup saklamalı kendini Bu karanlıklardan, kararsızlıklardan Kendini bilmez savruklar   dan   Den den koyarak gidiyor dünya Ölesiye aynılıkla Oysa güzeldi kafalarımız Geçiciydi acılar, yalan   dan   Suyu uzatırdı biri Bir diğeri balığın kılçığını ayıklar Öteki yan masadan rakı otlardı Kimsenin düşesi gelmezdi kimsenin yakasın   dan   Rakı bitti mi dağılırdı herkes herkesin cakasın   dan

KELEBEĞİN İNTİHARI

Canın çeker, nefesini uyutasın gelir koynunda Sesiyle gökyüzüne yıldızlar serpiştirmek Ellerindeki harflerden geleceğe bırakmak Bir yetimin kaderini   Aydınlığı yakalatmak kelebeklerin kırılgan kanatlarında Ellerindeki yaraların yalnızlığına rağmen, inanmak İnanmak değil midir Yürümeni engelleyen keskin uçlu elmasları Geçmene sebep   Umut değil mi, seni elleriyle sarıp Bir kelebeğin kanatlarına emanet eden Ve bir gün bile olsa yaşatan, Bulutlardan bir okşayışı yanağına Serin bir suyun geçişiyle bırakan   Kanat çırpışların, bir gölgenin eşiğinde eriyor Bir yetimin kaderi şimdi ellerinden tutuyor, Geçmişinde bir yerlerde seni sana anımsatıyor Yazıyorsun durmadan, yazıyorsun Biliyorsun, kelebeğin intiharı Hep yazmayı gerektirir.

YANILSAMALAR

Aciz bir rüya gördüm Yanılsamalarla dolu Bulutlar durmaksızın yer değişti Korkaklar yürümeye devam Titreyerek ve eriyerek Buna rağmen sivrilerek, tene ziyan   Toprağa düşmelerinden anlamalıydım Kötü düşler, yorgun bedene sığıntıdır Yorgundum   Islak kalmış saçlarımı Kurutma bahanesiyle Her gece beni hasta eden rüzgârın Travmatik şekilde bana takıntılı olmasından   Omzuma dokunup Beni kendine saklamak için Kendini karaya bile vurmayan dalganın Yıldızlı gecelerde kendinden geçmesinden   Aciz bir rüyayı görmekten Yorgundum   Ve her zaman Yanılsamayı yaşadıktan sonra Nasıl bir şeyse, uyanıkken bile Sokaklarda, camlarda, aynalarda Yansımaların hepsinde, sonsuz bir ihtiyatla Seni gördüm   Böyle olması ne iyiydi Hayatın önünde.

KIRIK NEFES

Karanlık, Bir mum ışığı ile son bulup Sabaha karşı yatağından Ayna karşısına geçen ve Bana bakan o yüze Ne çok benziyorsun Sessiz bir çığlıksın   Sessizlik yerini seçememek-miş Ömrün toprağın üstüne sığması Ama ne yaparsan yap Yerini değiştirememek-miş Biliyorum Yoksulluğum Bir şehri hiç Terk etmemiş olmaktan   Ama durmadan gitmek, içten içe Bazen gitmek   Varlığım olsun diyorsun Kuşlar rotasız, dünya rotasız Herkes her daim kaptanından noksan Tek yön göz gördüğüne deniz olsun Ve karanlıkta denize suretim değil Bu sefer safi siyah vursun, birkaç yıldız   Yalnızlığından tutmalıyım diyorsun Her nefesin, Başka kulakların başka kulakları Tırmaladığını bilerek Törpülemeliyim sesimi, nefesimi Ama ne yaparsam yapayım Nefesim kırık bir cam gibi Hevesime batıyor   Yoksulluğum Nefesim. Bir bedeni hiç terk etmemiş olmak

YAKIN

Batıyor gün tenine, sana sormadan Yakınken hep daha yakın Ve hep daha yakın Kalacağını düşlerken Sevmenin diri mezarını bırakır Uzaklaştıran her kelimen   Leylak dalın pencerelerden, Açık camlardan odalara seslenir Boğazında çözülmeyen düğümle Göğün mavisi ciğerine batar Aklın hep o geçmiş zamanda Yakınken daha yakın   Ve hep daha yakın -dan Okşanmanın hayaliyle İnce ses tellerinden.

GÜNEŞİ BEKLEYEN

Yitik gözler Donuk bir çukurun içindeydi eskiden Zamanla toprağın avucuna düşüp Geceye doğru yeşile çalan                      Çocukluk bu, koşuyor orman içinden Ağaçlar uzanmış, Rüzgârın estiği yöne doğru fısıldıyor Çiçeklerden bir halı serili Sabaha doğru maviye çalan   Ölmek, aynı yaşta sonsuzluk Hep aynı yaşta Değişmeden kalmak Güneşi bekleyen bir odada.

GRİ ZA ZDOROVIE

Hatırladıkça affetme olasılığım artıyor diye Hafızamı kaybettim Şimdi tanrıçaların deli ruhları topladığı Yarısı betondan yarısı kandan kaplı bir dünyada İleri geri dolanıp duruyorum   Olimpos’dan bakılınca gariban bir görüntü Betonların arasında iki ayaklı garip Kendi halinde, hali vakti meçhul figür Olarak göründüğümden şüphesiz Hiç üstüme gelen olmadı, hayat dışında   Oysa hafızamla rakı tokuşturduğumuz Yakın zamanlarımızda, gri duvarları takiben Daha hafif gri duvarların hemen ilerisinde Sağdan ikinci binada Yüreğimin sidik kokulu duvarlarına Yeni kokular ekleme zahmeti ile Dolanan bir kedim bile vardı   Belki bu da hayatın gözüne battı Za zdorovie! Beklentilerin hepsine çatlak kadehlerle! Betonların arasından sızsın içtiğiniz Küflü yokuştan aşağıya, denize ulaşsın Deniz ki zaten her dalgayı Bir insan bedenine hapsedip Üzerime üç dişli yabasını vuran bulur O zaman yeniden Za zdorovie!

ANLATASIM GELİR

Ellerine uzanıp, Anlatasım gelir… Kollarımdan tutup omuzlarımdan, Ayaklarımdan, bacaklarımdan Yakalanmışlığımı.   Çamur izlerinden hiç hoşlanmadığımı, Bataklıklardan ürktüğümü, Kurbağalara dokunamadığımı, Sinekler duvara konsa bile Vuramadığımı.   Bütün zamanla geçer sözlerine inat Zamanın durduğunu Anlatasım gelir   Kirli geçmişini dünyanın.

KUM

Yarı saydam yürüyorum Bir yanım dersin gökyüzü, oysa Bir bulut parçası bile yok bedenimde Toz içinde üstüm başım        Elimde silah olarak Sadece bana ayrılan zaman var O da aksayarak yarı durgun denizlere Ulaşma çabasında sahile yürüyor Aslen elimde bile değil     Arkasından kalan adımlarımla yığılıyorum Kum oluyorum, içimde yer yer çakıl Dalgalara olan mesafem Bir insan boyu, bir insan soyu Güneş kurutsa soramam hesabını bilene Kızıyorum, ayak basılmaz oluyorum Neyzen’den ince bir küfür yiyorum Kanım çekiliyor, bekliyorum Dalgalar gelip çekecekmiş kolumdan   Alacakmış yeşil düş bahçesine Sessiz bir koya bırakacakmış beni Serinliğe doymuş bir kum tanesi olarak Üstümden yediğim okkalı küfür kalkacak Canını yaktığım ayaklar affedecekmiş Çocuklar benden kaleler yapacak Saçlarım kalenin tepesinde dalgalanacak Ellerim dalgaları yeniden çağıracakmış   Bende bu yalana kandım Bir tövb...

RÜZGÂR

Güneş açmış koynunu insanlığa Ana kucağı gibi sıcak Yağmurdan ıslanmış bitap taşın Bedenini hışımla saracak Saracak lakin kavurmayacak Kavrulursa dillenir taşlar Serzenişler başlar Bir derenin kenarına Belki okyanusların en ücra köşesine Güneş görmeyen saklı bir zümreye savrulacak Ve o zümre ki İhtilaflar yaratacak Dalgalar nedametle vuracak kıyılara Kanunlar belirleyecek güneşin sıcaklığını Çizgiler deniz ile kara arasında Kale duvarları mercan köşkler Her adım sakil bir imza Bize mürekkep akıntıları değil Güneş gerek sıcaklık verecek Hüzünlü kışa bir yaz Bana ise biraz rüzgâr Rüzgâr gerek bana! Sözlerimin karşı kulaklara                       uçması için                               ...

AY BATTI

Çok ay battı bu dünyaya Çok yıldız kaybetti Oluk oluk yıldız aktı damarlarından Bu dünyadan sade biz çekmedik O da çok çekti bizden Zamane uğraşlarımızın içinde nasıl bir uzlaşmazlıktır Nasıl bir merhametsizliktir Bir toprağın altına gömülüp nasıl unutulur vicdan Unuttuk, üstünden yürüdük Yetmedi bir de üzerine tükürdük   Bulutlar, çocukluk düşlerimiz bile Kaldıramadı yerinden zamanı Zaman, vicdanımızın üstünü kendiyle Bir kat daha örttü Ağlasa ya çocukluk düşlerimiz! Ağlasa da ıslatsa, belki filizlenir kırıntılar Ağlamak kederin değil, kaderin göstergesi Bulutlara emanet Açsa umut çiçeği yokluğuna alışmasak Unutmasak, üstünden atlasak Ve gölgeli bir ağaca sığınsak   Kendi içimizde uzasa dallarımız Budamasak kalsa tüm mutluluklar Nefeslerimizi tutsak, şişse içimiz Rüzgâr olmasın varsın, deniz köpürmesin Sakin kalsın, sessizce geçelim yerimize Sakin kalsın, sessizce geçelim Oluk oluk yıldız akan yerlerin boşluğuna Sess...

ELAUTODEFE

Elautodefe muamelesi bana kalan Bakıp bakıp sığınacak bir ağaç altı bulamayışım Yakılmış yazdıklarım, ellerimle çizdiklerim Kaderim, sevgilerim, kalanlarım silinmiş Ne kadar tutunsam zamana yerli yersiz Biri çıkıp karşıma dikilmiş ve kor ateşlerle Elden ele değiş tokuş edilmişim   Yazdıklarım, çizdiklerimden Arta kalan külleri savuran rüzgârda Mitlerin arasına karışmakta sesimle soluğumla Tanrıların yanına kıvrılıp, Yola düşen müfrezeleri gözleme göreviyle Ne kadar tutunsam da bulamadığım gerçekler Yarı at yarı insan halimle zamane koşmalarım Takılıp her defasında kıyım ayında düşüşüm Sorguya değerdi amma velakin Aklımdan zorum yoktu deşmedim   Eski bir yazıttım Tutarsız ve mitlerle kaplı Bilgi kırıntısında bin düşman kazanan Yakılmak için yurdun köşesinden kazınan Yazarı, çizeri üzerinden okunmayan   Eski bir yazıt

KUYU

Sevmediğin bir prova sahnesinin Son sözüne gelmek üzereyken Ki belki de oyunun tek sevdiğin yeri -tüm iyiler kötülüğe kayıtsız değildir! -sadece beklemektedirler! Düşüyorsun Kuyunun dibinde terkedilmiş ülkeler Keşfedilmemiş karalar, denizler bulacakmışsın gibi Düşüyorsun En dibinde güneş tenini yakacakmış gibi Ay doğduğunda serinleyeceksin sanki yeniden Düşüyorsun Hak etmek için düşüyorsun Alkışlanmak için düşüyorsun Sevilmek için Sevmek için kendini Düşüyorsun Bafa gölünden Latmos dağlarına Ulaşan ılık bir esintiyi yaşamak için belki de Bir çobanın coşkun anılarına erişebilmek için Damlaya damlaya Düşüyorsun İyileşmemek üzere Ki belki de oyunun tek sevdiğin yerinde Canlanabilmek için yeniden Düş Lü Yor Sun.      

SANA DAİR

Solmuş çiçeklere Ruhunu üfleyen Serseri bir sanatçısın İçinde yüzlerce yalnız Binlerce sızı birikintisi Yüzünde gülümseme Gözünde bunun aksi   Anımsatmalı sana   Kuma kazınan ayak izlerini Denizyıldızları örtmüş Emekleyen bir damla Gözyaşı görmüşler Denize varma çabasında Bizim Rum meyhanesi sular altında Neyse ki denizyıldızları yuvada Yanlarında tiz ıslığın Ama merakımı bağışla Nasıl oluyor da tüm çığlıklar Evimin yolunu buluyor Islığının yerine.. Sarhoş denizyıldızları bile Şaşkın bu duruma  

KADERİMİ ÇOK SEVMİŞİM

Kafesimdeyken boynumda tasma nedendir dünya Döndüğün vakit nefesim zamanın elinde oyun Ellerim boşta gezinir durur safi rüya gecelerim Sere serpe yatan kaderim, yalnız ve yalnız soyun   Rüyam gözlerim kapalıyken görmektir seni Boynumda derin halat izleri Kalbimde çukurca bir boşluk karıncalar azimli Sere serpe yatan benim, düşlerim onsuz doyun!   Yaz akşamları esen bir gariptir sesin Güneşi beklerim kızılca bir akşamüstüne değin Ayı incitmiş durmuşum safi ziyan gecelerim Sere serpe yatan   Yattıkça uzaklaşan bir yıldız sürüsüne Akşamüstünden günaydınına değin Sere serpe yatan senin içinden gelen kaderim Ben kaderimi çok sevmişim    

BİR TUTAM SAÇ-SINIRDA DÖRTLÜKLER -I-

Bir tutam mutluluk için Beklersin tüm hayat boyu Sonunda bir tutam saç kalır elinde Çıldırmışsındır.

AY DÖLÜ

Gökyüzünden yeryüzüne bakan hasta insanı İyileştirmek için hediyeler göndermiş Tanrı Biri Ay dölü, Lavanta dolu bahçelerin arkasından Su sesi duyulur Gümüş kâsesinden hayat içen kedinin Son bakışında yansımasında İnsan görmesiyle bozulur büyü. Karanlık, başımızda taç şeklinde Durmaya başlar bir kedi laneti   Karanlığı yenmeye çalışanların Karanlığın gölgesinde kalmasından Yorgun düşen dünya Artık iyi ruhlara olan açlığı ile meşhur. Lunae lumen! Lunae lumen! Üstü kapalı küfürler ediyorum Sen sakla beni Bu aç dünyanın aşkından Sen sakla beni   Ay dölü, kutsanmış sözlere Kulakların kapalı bulutların arasından Serpiliyorsun üstümüze .. Ama kimse uzun ömürlü mahkûmiyet istemez Bu yüzden ölürüz biz Uzun ömürler biçme bizlere Ve sakla bizi içimizde doğacak kötülükten Belki Yıkılmalı bu dünya İyi doğabilmek için yeniden.

VE SEN RUH

Ruhun bir köşesinde emekliyor bedenim Yollar savruk ve kurak Ellerimde kum taneleri Bedenimde yırtıklar ve Solan gül Kanatıyor içimi gündüzün ışığı Umut bir yumruk Sözlerim içime gömülü okyanus Konuşma solan gül, sen sus! Ve sen ruh Biraz mavi dök bedenime Tenimin duvarları dalgalansın Gemiler çalkalansın Tüm kaptanlar ve dahi tayfalar Karaya otursun Ellerimde kum taneleri Ellerine bulaşsın..