ODAK

Bir odaya savruldum

Duvarları olmayan duvarlı bir odaya

Her köşesini adım adım adımladım

Damlattığı yerleri tek tek belledim

Eski kalem izlerini, satır satır ezberledim

 

Ayak seslerini, tiz gürültüleri zamanla bastırdım

Kendimin yokluğunda kendime sığındım

Zaman bir kavramdı, vardı, akıyordu oradaydı

Ben uzayıp giden bir günün içindeydim

O uzayıp giden bir yoksulluğun kenarında

 

Saatler vardı, dakikalar vardı, saniyeler bile vardı

Düzenli bir düzensizlik, benden bir duvar uzakta

En düzenli haliyle sızdırıyordu hane halklarının üstüne

Uzayıp giden bir yoksulluğun içinde

Bana tüm yoksulluğuna rağmen caka satıyordu

 

Umudumuz vardı, onun cakasıyla birlikte bir umudumuz

Onun cakası parlatılıyordu, en parlatıcı parlatıcılarla

Benimki benimle aynı kütüğe sahipti

Betona sıçramış boyayı kazır gibi kazıyorlardı

Eski kalem izlerinin üstüne satır satır eklendim

Bu odanın a-odağı bendim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİZİM ULAŞMAYANIMIZ MAKBUL

UMUDUN GÖLGESİ

İKİ LEM'