Kayıtlar

Ekim, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÇEMBERLİ BİNA

İnce bıçak uçları dizilmiş, uçlarında parçalarım   Çemberli bina yıkık, yalnız, yalın ayak Küçükken döndürdüğüm belimde Bir hurdacı geçmişken evimin önünden işlerim yarım Çocukluğum çamaşır iplerine asılıp Karşı evin camına doğru salınmış, santim santim usulca   Yanağımdan düşen bir utanç kıvrımı gibi usulca Öyle usulca öylesine uslanmaz Bir hışımla parlayan ışık aldığında uçları Çemberli bina kanıyor, yaralı, sessizce çökmüş yere Ensemden baldırlarıma ince bir sızıyla mühim değil ayaklarıma Sıcak güz yağmuru süzülmüş   Yaşlar anne kaybı kadar derin Bir sevdanın cılızlaşması kadar çirkince Benliğimin kaybolması küçüklüğü ile Hayal yuvası ellerim sessizce ellerinde Mevzu bahis olan pembeden kırmızıya çalan çalgıcılar Pencere altından sızan bir garip melodi geceme   Çocukluğum ellerimizden öpmeye yeltendi Çek elini- çek elimi elinden Çemberli bina daralıyor, nefesi tükeniyor, yığılıyor üstüme Çek elimi-çek elini elimden ...

ELMASTAN AY

Nesneler korumuyor hayat; mesafeler, duvarlar, Hesaplar, hesaplaşmalar, sevgiler, ince eleyip sık dokumalar Sarmalamalar, bırakmamaya çalışmalar, bırakmalar korumuyor Yuvarlak bu düzen içinde balık cama çarpıyor Balığın gidecek yeri dahi yokken nesneler korumuyor Mesafeler tek yüzgeçlik, duvarlar camdan, hesaplar kuma bulanmış, Hesaplaşmalar dışında fanusun, sevgiler neydiler yosun türü olmalı, İnce eleyip sık dokumalar duygu gerektirirdi, sarmalamalar Sarmalamalar… bilinmeyen ne çok kelime var! Onlardan biriydi, bırakmamaya çalışmalar kendince Bırakmalar ustacaydı Elmastan ay, aydan elmas asılıydı boynumda İnada binmiştim, inada binen çok olurdu buralarda Denizatı yarışlarına hoş geldiniz, hayaliniz karşılığında Size bir kumbara bozuk saat ve tüm o bozuk saatler Bırakmaların ustalığında işlenecek içinize, içime işlenmişti Ellerimle yeni ışıklar kaybediyordum Ellerimle zamana gereğinden fazla damlatıyordum yükümden Balığın yükü kendi bedeniymiş, bir ...

COLUMNA

Dünyayı izlemek dediğin Önünde duran insan yapımı Kaldırımlarla dolu şu sokak mı şimdi Yelkovan ve akrep arasında İki yakada da var olamayan   En müstehcen yeri yüzünde   Hiç örtünemeyen, hiç kapanmak ve susmak bilmeyen Namlunun ucu şakağında Şakağında tek kurşunla   Tek kurşunla Papatyalar açtıran bir nehir Üstünde yüzen kırk bir numaralı Susmak bilmeyen yankılar Yankılar kapatıyor Metalin soğuk tütsüsünü   Beynin kıvrımlarında bu şehir Güne tezat bedenler üzerinde Gün ileri gitmekten çekinmez Kilitli zamanı açıp Düşmanından aldıklarını izletir Tek bir sarsıntı ister   İzletirken tüm aldıklarını Tek bir sarsıntıyla yerinden kalkmasını var olmayanın Boşluğun boşlukla kavgasını Felaket yoksa yoktur gün Alınamayacak olanları ister   Columna kırk bir kez sarsılır Boşluk taşlarla dolar Kıvrımlar daralır, bir tırtıldır Dokunulduğunda kapanan kendine Var olmayansa özgürdür Taşlarla dolu b...