ÇEMBERLİ BİNA

İnce bıçak uçları dizilmiş, uçlarında parçalarım  

Çemberli bina yıkık, yalnız, yalın ayak

Küçükken döndürdüğüm belimde

Bir hurdacı geçmişken evimin önünden işlerim yarım

Çocukluğum çamaşır iplerine asılıp

Karşı evin camına doğru salınmış, santim santim usulca

 

Yanağımdan düşen bir utanç kıvrımı gibi usulca

Öyle usulca öylesine uslanmaz

Bir hışımla parlayan ışık aldığında uçları

Çemberli bina kanıyor, yaralı, sessizce çökmüş yere

Ensemden baldırlarıma ince bir sızıyla mühim değil ayaklarıma

Sıcak güz yağmuru süzülmüş

 

Yaşlar anne kaybı kadar derin

Bir sevdanın cılızlaşması kadar çirkince

Benliğimin kaybolması küçüklüğü ile

Hayal yuvası ellerim sessizce ellerinde

Mevzu bahis olan pembeden kırmızıya çalan çalgıcılar

Pencere altından sızan bir garip melodi geceme

 

Çocukluğum ellerimizden öpmeye yeltendi

Çek elini- çek elimi elinden

Çemberli bina daralıyor, nefesi tükeniyor, yığılıyor üstüme

Çek elimi-çek elini elimden

Sessizce ve ipten salınırcasına usulca, ürkütmeden ve tabi ürkmeden

Öyle usulca öylesine uslanmaz

 

Elmas kırıkları her adımda yarı parlak

Yılgın karanlıkta hayal yuvası ellerimi kanattı

Kan çekildi, geriye çamurlu su birikintisi

Üstüne basanı kirleten, gece ise ılık ışık süzmesiyle

Kendine hayretler içinde bakakalan

Çemberli su birikintisi kaldı, siyah ve griye çalan hayat

Bana ağlamayı öğrettin, belki de en kıymetlisi buydu

 

Pervasız kuşlar kanatlandı en derinimden

Çocukluğun sokakları öksüz, uyumsuz

Ellerime değdi kanatları siyah ve griye çalan

Senden aldığım son yudum

Gözlerimden kavuştu yeryüzüne

Usulca ve öylesine uslanmaz

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİZİM ULAŞMAYANIMIZ MAKBUL

UMUDUN GÖLGESİ

İKİ LEM'