ISSIZ BİLİNMEZLİK
Atlamak ya da uzunca bir limanı koşmak
Ya da en derinden yüzmek sessizce
Kelimeleri yutarak, başka bir zamanda
Münzevi bir coğrafyada uyanmayı beklemek
Nereye kadar uzanırsa uzansın zaman
Bilindik nefeslerin soluğunu, ayak izlerini
Değersiz mazeretlerini hep orada hissetmek
Hamour duasını bırakalı çok olmuş
Sofraya buyuruyor, tek gözü ailesine
Diğeri bir çatalın ucuna takılı, el izleri
Değeri belirlenmiş bedeninde
Sarı masa örtülerinin içi çekiliyor
Fırın kapanıyor, marketler kapanıyor
Park sessizce göçüyor, alışılmış o cızırtı
Bütün ışıkların sönmesiyle gidiyor
İşgal en derin duygularıyla kalkıyor
Hep bir körfez manzarasında sıkışıyoruz
Ayaklansak içimizin haline, meşalelerle
En çirkin yanımızı göstersek geceye
Bir adım uzağımızdalardı, gelirlerdi
Çirkin yanımıza yan anlamlar eklemek için
Çirkinliğini örtmek için, öfkelerini
Sadece kendi öfkelerini kusmak için
Güzel yanımız ağır bastı, suçluyuz!
Gerekçelerini sıralayacaklar
Kendinize güzelsiniz diyecekler
Kendini beğenmişlikle suçlayıp
Temel ayrımları yok saydıracak
Ayrımcılık yapıyorsunuz diyecekler
Cesaret ve aptallık birbirine karışacak
Kendi ayrımcılıkları, olması gerekeni
Olması gereken, kendini ezecek
Olması gerekenin ne olduğunu
Belki hiç kimse bilemeden ezecek
Oysa ezilen kelimeler olmadı
Kelime oyunları dimdik ayakta Cesur
Buşehr içinde bir kovukta
Zamanla birlikte yankılanıyor
Yankısı, camdan bir kent yıktı
İçimde saklanmış, tarihi az yıllık
Camları yerle bir olunca anladım
Eksiliyorum, keşke diyorum
Eksildiklerim bir yerde
Bir eksiği tamlasa
Kalp sıkıştığı an elle tutuşur
Eksildiklerim de tutuşsa
Dünyaya dokuz doğurtsa
Issız bilinmezlik çıtır bir tabaka olsa
Tüm yüzeyini kaplasa dünyalarının
Son nefesinin ağırlığı çatlatsa
Dünyaları başlarına yıkılsa
Bizim yakamızdaki isli halka
Boyunlarına takılsa
Artardık belki Cesur
Bilinmezlikle yarışırcasına
Yorumlar
Yorum Gönder