Kayıtlar

Ağustos, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BİR RÜYADA

Büzüldüm Vurulan örümcek nasıl büzülürse Yerde öylece büzüldüm Kirli sessizliğimden düşüldüm Duvarlardan bir defterin içine   Yine zamanlayım Yine zamandayım Gece saat üçü Gece saat üçü beş geçeyle aldatıyorum Tek kenarından kıvrık bir sayfanın İçe bakan yüzünde Kıvrıldığım yerimden Derin bir uykuda Zamanlayım Defter Boş   Üzüldüm Yapraksız bir ağaç nasıl üzülürse Olduğum yerde öylece üzüldüm Rüyalarda üzülmek yazılı ibadet Yazılmayanlardan düşüldüm   Sevmek eğer bir rüya ise günah Sevilmek eğer bir rüya ise günah Rüyalar kaldığımız yerden Bedensiz bir kalp olarak Atmak kendini yerden yere Paramparça İçe batan Zamansız Zaman Ellerim Boş   Ve Zaman Zamanla Kendine tutundu Bir rüyada Büzülmeden, üzülmeden Minik bir serçenin yuvasında Kendini terk etti

ÖLÜM

Ya Kurtulur sun Ya da Ölür sün Kurtulmak içinde Ölür sün Ölümden oyun arkadaşı Olmaz Kaybeder sin

KARANLIKTA HER MEVSİM

Yalnız bir güvercin akşamüzeri, saatim yoktu kolumda Penceremden içeri, senin beni süzdüğün gibi Gizli bir bakış bıraktı, içim ürperdi Kalbim açıktı ve hiç fark etmesem de her şey açık saçıktı Cümlelere rağbet kalmamış, zaman duvardaki izlere Sığınmış, Horos’un gözü bizi birbirimize kırdırmıştı   Minderimden kenara kaydım, elimde yanmış ömürler Önüme yığılıp kalanların derin yanıkları Kayıptı her yaşımda yaşlarım Her birinden bir ruh fısıldadı izninle Duyar gibiydim, ürperdim cam açıktı                 Sesin odayla buluşmuş, güvercin gitmişti gecenin sesine   Yarasaların mı vaktidir gece karanlığı İnsanlar gizlenir yuvalarında İnsanlar gizlenmeli midir yuvalarında gece karanlığında Karanlık taşınamaz halde omuzlarında Korku, ayrılık, karanlık… Karanlık ve ayrılık Somut bir eş anlamlılık   Şimdi imkânsızda olsa yüzün yüzümde Geçmiş tüm ağırlığını gözlerimi...

PARÇALANIYORUM

Parçalanıyorum Ayrılıyor kıtalarım Alevler saçan bir gökkuşağı oluyor her kuş Parçalandıkça parlıyor gökyüzünde   Sabahları güneş ve bulutlar Geceleri ay ve yıldızlar çıplak Kaldırımda yatan köpekle sırdaşım Sabahlara geceler kadar bağımlı     Gecelerin sabahlığına geçirilmiş kadar yıpranmış Bedenlerin ısınamayacağı kadar soğuk Parçalanıyorum Ayrılıyor kıtalarım   Her kıtaya hükmeden krallıklar Hükmedilemeyen bir zihin bırakıyorum Gündüzleri karanlık bu insanların Geceleri aydınlık   Kelimelerin sonunu yutarak konuşan Bir hayat var karşımda Sadece anlamaya çalışıyorum Nereden geliyor bu kadar alev   Hayatın acılarıyla kavruluyorsun Kavrulduğun halinle bile Adın ‘insan’ olduğundan Hep çiğ anılıyorsun   Kavrulduğumun içinde Ben ektem bir mevzu Ağır laflar var üstümde Cevabından önce öldüğüm   Vicdana eziyet bu yapılan Elimi bırakıp koşuyor çocuk Yol içinde yolculuk Sabahlıkl...

KARANLIĞA AÇILAN RÜYA

Eski defterlerimin kenarları kırışık, Sararmış, yırtılmış, sanki ben iki-yüzümde İki destan, iki insan saklamışım İkinci yüzümü sana yansıtmışım Kandırmışım bir merakın ucunu Kıvırıp sonradan okunmaya kaldırmışım   Denizler aşmışım rüyamda, tek kulaçlık Destanların içinde kaybolmuşum Bir balinanın içine sığınmış, sabahı beklemişim Denizler karanlıkta da yuvadır Nefesi tükenmedikçe Nefesinden sızmışım, nefesini Derinliklerinden gökyüzüme kaldırmışım   Aslında kaçış aramışım Kandırmışım bir merakın ucunu Mutsuzluktan kaçmışım, sığınmışım denizlere Mutsuzluk İki dudağın arasından çıkan bir duman Bir sızı, bir su damlası Bir i harfi içimde damlayan ! Mutsuzluk işte, hep damlatır   Damlatır Damlatır Damlatır   Yüzesin gelir içinde, bir deniz olur Karanlığına açılır bu rüya Çarşaf gibi denizinden çıkışım kalmaz Denizim kırışır limana yakın, Öyle ki sanırsın bütün çarşaflar Hüzünden kırışmış.. Mutsuzluk işt...

KIRKPARMAK

Hayat bıçak gibi kesiyor sırtımı Vicdan tahtasının üstünde Yüklerimi almıyor, benliğimin Kıkırdayan kenar yağlarından alıyor Bariz mutlu senaryolardan   Sen daha rütbelisindir Bilirsin acı nasıl çekilir Cesur Geriye kalan kan izi gibiyim Zor çıkıyorum kaldığım sancılardan Parçalarımın bir kısmı tahtanın üstünde Çatlakların arasında, mide dayanmaz Hayat kimi zaman çok çirkin Cesur   Kilitli kalınmışlık tohumlarıyla Affını bekliyorum, gelmelerin dünyaya Bildiklerim için özrümü diliyorum Tanımadığım simalardan, tanıdığım imalar Zaten küfretmek istediğim her an Hep özür diledim   Bilemediğim tüm evrensel sorular ise Ayak parmağı olarak çıkıyor bedenimden Kırk parmak oldu adım Yalan sancıların çirkince kırk parmağı Bilemedim yine Kırk birine az kaldı   Sızladım, bilmemek yordu Kırkbirkeremaşallah olamadım Bilenlerden hiç, ay ile sarhoş Sevilemedim, çirkince kırk parmaktım Kesilsem atılırdım bir kenara ...

YOKSUNDUR

Ruhuma nicedir uğramıyor yalnızlık İçimde sürekli sahte bir kalabalık Çalılar gibi bitmeyen yabani otlar Dikenli yabani yabancılar   Kavgam kavgalı bizlere Kuru otlar arasında bir yeşilsindir Kimi zaman yeşiller arasında kuru bir ot Çoksundur   Renkler girince işin içine   Yalnızlık uğramaya yeltenir ruhuna Kapıları rüzgâr açar Pencerelerde perdeler kıvranır   Çoksundur Azalan   Sırtın kamburlaşır arkanı döndüğünde Duvarlar biner omzuna Omzun omzumda yığılır Çoksundur   Sözlerini kendine sakladığında Yalnızlık uğramaya yeltenir ruhuna Göğün altında bir el maviye değer Masalın sonunda anlarsın ancak   Yoksundur

HANUT KOKUSU

Çiğnenmiş huzurlar yapışmış Ayaklarım altına Ürkmüşüm tüm yapışkanlıklardan Bıkkınlık zifiri Bu gece şiir karası Çiğnenmiş insanlar yapışmış İpeksiz çarşaflara Kelebek yılgın Kozalar karanlık Girme gecenin koynuna Ruh harab olur Hanut kokusu Salep kokularına karışır Aklım karışır Gitme derim Çiğnenirim.

UYKUSUZLUK HALİ-SINIRDA DÖRTLÜKLER -III-

Tüm gece karşıdan karşıya geçer gibi Önce sola sonra sağa sonra tekrar sola dönüp Bir türlü uyuyamamak halini alınca düşünceler Asfaltın ortasına yatıp yorganı üstüne çekesin gelir.

ÇOCUKLUĞUMU SAKLIYORUM

Karanlık bir yokuş yerleşiyor içime Üstünden yıkarak geçmeye çalışan Sürüsüyle ayak koşuyor dur duraksız Dizleri titreye titreye bitimine Titanların savaşı görsen   Bizim mahallede yapılıyor   Köşeden bir mızrak atılacak Camı çerçevesi, bugünün dünyası Kırmızı yelekli Dönüş ablanın Cebine tıkılacak-mızrağın ucundan Kan, hırs, öfke, ter, gözyaşı   Kırmızı kırmızı pelerinlerin kurutamadığı   Aradan çekilsen, dönsen dolaşsan Aynı yerde zımbalanmış halindesin Gürültü, duman, izdiham Nasılsa anlaşılmayacağım gökyüzüyle aramda Toprak yokken, mırıldanıyorum iki adımda bir Yerde taşlar, havada mızraklar   Kıvrılıyorum kenara sokak kendi başına İdare eder kendini, Kronos ayakta   Her ne savaşıysa bensiz devam ediyor Gece geliyor uzaklardan, küstah bir tavır Elinde, cebinde birkaç et parçası Tuttuğu bedenlerde parmak izleri Çocukluğumu saklıyorum bir kenara Gözleri üzerimde geziyor, Geçmişimde bıraktığı parmak...

GÖLGE ADAM

Ve tenimde oluşan yaralar tek nefeslik Üfleyerek zamanın ucuna Sönmesini bekliyorum beklentilerimin Bu savaşlar bitmek bilmiyor Sarı ışığın altında parlayan ne varsa Gözüme batıyor, ilahlaştıramıyorum   İçsel bir nefret duymuyorum, hayır İstenenin aksine, tenimdeki yaralar Hiçbir oltanın ucuna takılasım olmayışından Yürümekte olduğumuz kiralık bir deniz tabanı İçimiz kokuyor nefesimiz tükendiğinde Ne şansla yüzüyorlar, sualden uzak   Tenkit etmiyorum, hayır balıkta yüzüyor İçimiz kokuyor, ıslak olmamıza rağmen Kuruyoruz, tel tel göğsümüz hedefte Bir zamanlar hikmetin sembolünden Boğuluyoruz içimizde ateş, içimizde   Kiralık taban boyunca uzanmış Sırtüstü bir duman, ellerini Tanrıya açmış Kalbini bulsa Tanrının, parçalayacak Yüzüyor balık, unutmuş, korkmuş Korkutulmuş   Biliyor zamanı geldiğinde Balık önce kana bulanır una değil Dalgalı denizlerde uzunca yüzülmüyor Aynanın tersinde bir gölge En iyi gölgeler a...

KADEH

Ortancalar kadeh açmış Mevsim yaz, kalp ayaz Soldan sağa, sağdan sola Bir o yana bir bu yana, yana yakıla Rüzgâra küfürler saçmakta Küfürler şehirler aşıp çatılara konup Martılara yem olmakta Her martı sesinden bizlere küfürler yağmakta   Sağanakları yazın, kötü sözlü sağanakları Kovaları çatıya çatıya Akan damlara kadeh kaldıralım Ortancaların şerefine Saksılardan taşalım bir gece Yolların en kenarlarından, kaldırım aralarından fışkıralım   Otobüslere el kaldıralım Sende geç! Sende geç hayatımdan ya da işte hayatımızdan Durmadan, hız kesmeden geç bir gece Benden ya da işte bizden sonraki durakta ne varsa Öyle geç! Elim havadayken, hala bir güle gülem varsa Gülünecek halime, halimize Öyle geç, öyle git işte   Kokan hayatlara kadeh kaldıralım   Sabahlara kadar yalan yazalım Dilim dilim, satır satır ve bol acılı olsun Yalanlar pişirelim tencerelerde Dumanı tüm duraklarda buhar Son lokmayı yalana banalım Bu...

YAŞLI BOĞA

Tutup fırlattım kendimi Ölü bir boğanın yanına Yaşlı bir boğa, gözleri gibi Yaşlı bir boğa Ama Ölü bir boğa.

HEP BİR GİBİ

Yorgunluğumun yönünü kana bulanmış Dik bir yamacın başına çeviriyorsun Zaman, kırılmaktan ürken kaya parçasının köşesi Geçtikçe kırılıyor, kırıldıkça gözüküyor Gözüme sokulur gibi   Sonsuzluğu dilerdim, arkamı dönüp gitmekle eşdeğer Sevdiğim ne varsa, kim varsa gitmek onlarsız Yeni ayrılıklar yaratmak gereksizliği Zıt yollarda kaybolmanın gereksizliği İçine sokulan çocuğa ihanet gibi   Ayrılıklar iğnenin o geçmeyen deliğine Küfür ede ede kalbime saldırmaya başladığında Neye uğradığını şaşırmış halde Dikiş tutturamamışlığının vebalini, İçine batan iğnelerle ödemeye başlar zavallı kalp O senmişsin gibi   Oysa aynı yollarda ayrı insanlardık kalbimle Çoktan satmıştık birbirimizi Yakasına yapıştığım her acı Gelirdi ansızın kalbime Alışamadık, anlaşamadık bir çocuk gibi   Yorgunluğumun yönünü kana bulanmış Dik bir yamacın başına çeviriyorsun Atlayasım geliyor gökyüzünüzden Acı kelimeler olarak inmek üstünüze Islatma...

TOZ

Yerde birikmiş tozu Damlalar ayrı ayrı temizlemez Leke kalır zeminde, halka halka Birleşmeleri gerekir akmak için Tozun üzerinden   Bastığımız suya nasıl serpiştiriyorsak Üstümüzdeki ziftin pekini Damlalar birleşse cılız bir akıntı Yetmiyor, deniz gerek, okyanus   Çıplak ayaklı yelkenli gelip bassa Üstümüze, üstümüzde safi peki ziftin Kirlense altı ayaklarının, baş edemezsiniz Bizimle baş edemezsiniz   Kaptanınızı çağırınız İnce bir ölümü üflesin korkaklığımızın üstüne Burnu havada, elleri cepte yarı ayyaşlığımızın Üstüne üstüne üflesin   Yargıyı yargısız bırakmış dünya İnsanı insana kırdıran Yer altında ve yer altında kalmaya mahkûm Kim varsa, Hades çağırtmalı ayaklarımıza   İzahı yok işlenen suçların Bu dünya tozlu, müttefiksiz Yaşamak için sabır lazım O da bende olmayan tek şey.

MARTI-SINIRDA DÖRTLÜKLER -II-

Bir fotoğraf karesi Bir ayna yansıması Bir çığlık, bunlar hep bir martının tek uçması

ZAMANLA VAR HEPİMİZİN DERDİ

Anlatma bana zamanında söylenmeyen dertleri Kıvam yerinde ayaklanıp, elini masaya vurma çabasında Yandakinin omzuna düşüp, bir miyavlayıp iki yalandıktan sonra Tekrar yerine dönüp elini sırtıma atma   Kılçığı ayıklanan düşer mideye, Mide seçmezdi zaman, balık figüründe Kandırırdı avını, sonra ne kadar yanarsa o mide Mutluluk duyardı, derin bir mutluluk   Zamanın kendisi, kendimi bildim bileli Dar bir koltukta bağdaş kuruyor Bizlerin aksine, nane limon şerbeti elinde Ne midesi yanıyor, ne baş ağrısı, sade derin mutluluk   Baş ağrılarının müdavimi bizler Kendimizi sahil kenarlarına atıp Yandakinin omzuna düşüp, bir miyavlayıp iki yalandıktan sonra Tekrar yerine dönme derdinde   Bir iplik geçirmeli bu hayata Boncukları ipliğe dizer gibi dizmeli yılları Zamanın boynunda derin izler bırakacak denli Kısa tutmalı, şerbet boğazından rahat akmamalı   Öyle ya da böyle İşte Zamanla var hepimizin derdi..